18 Aralık 2013 Çarşamba

#eyvahlarakos Vol.3.2. Yine bir kendi eyvahımla karşınızdayım:)

Çiftlikyusum,

Ard arda olan bu eyvahların hikayeleri yetişmese bile, trailerları bize göz kırpıyor, bütününü merak etmemizi sağlıyor.

Ben bu gençlere adult bir İstanbul akşamı yaşattım.

Buyrunuz, izleyiniz:)


#eyvahlarakos Vol 3.2.


Öperler.com

Haydin,





#eyvahlarakos Vol.3.1.

Selam Çiftlikyus,

Eyvahlara Koş'un 3. sezonuna, videolara damgasını vurdu...

Sabak Konya'ya gideceğimizi bilmeden uyandık ve olanlar oldu....

Siz bunu izleyedurun, yazılar akabinde gelicek:)

Konya Trailer'ımız:) 

Haydin, öperler...

The Delibaş Koyun




12 Kasım 2013 Salı

30'undan sonra daha bi heveslenilenlerden bi kuple!

Ey çiftlik,

Saçma sapan bir listeyle karşınızdayım. Metropol insanının, derdi tasası olmama durumundan mütevellit (aman olmaya da) kıçtan uydurma faaliyetlerle zaman öldürme listesine hoş geldiniz.
Millet yaratıcılıktan kırılıyor arkadaş. Yastık yapanlar, iğne oyası şeyettirenler, aman taş boyayanlar, bi tasarımcılık, tasar tasar bitmiyor… Derya Baykal instagramı ele geçirmiş gibi hissediyorum bazen. Satın almış; herkese kırbaçla faaliyet, börtü böcek, yumak, örgü, ip, haroşa, boyama, silikon neyin yaptırıyo!

Başka bi açıklaması olamaz.

Ben daha bi gerçekçilerini yazıyorum size şimdi, şşşhht, mübağlaa etmeyeceğim, bildiğin düz düz heveslerimi yaziciiim.
Ahan da bunlar benimkiler:
Buyrunuz, enjoyunuz:



30'undan sonra daha bi heveslenilenlerden bi kuple: 
  • Blog yazmak- Hep yazasın gelse de, hiç düzenli yazmasan da
  • Hep yeni defterler almak – Bazılarının daha ilk sayfası bile açılmamış olsa da
  • Hep ritüeller yapmak – Aman ben bunu 30’dan önce de yapardım, bunu geç
  • Şarkı söylemek - Sesin berbat olsa da
  • Şarkı çalmak istemek - Hiç nota bilmesen, bi güncük bi akor neyim, bare neyim basmasan da
  • Dans etmek- Bi figürü de hakkını vererek yapamasan da
  • İçmek de içmek – Kilo aldırsa da, bazen sonu lavabolarda bitse de
  • Taş boyamak - 10. taştan sonra sıkılsan da
  • Spor yapmak – Kıçına zor gelse de
  • Daha çok film izlemek – Yarısında uyuyakalsan da
  • Festivallere, bienallere gitmek – Çoğunu kaçırsan da
  • Adobe Illustrator öğrenmek – Çizim tabletin çekmecede dursa da
  • Photoshop CS5 öğrenmek – Yapman gereken bi albüm olsa da
  • Final Cut Pro öğrenmek – Hepsini, her şeyi yapabileceğini sansan da
  • Yeni tarifler denemek – Sonrasında anam babam kuru fasülye yapsan da
  • Dekorasyona sarmak – Çevrelerini 3 yıl sonunda asabilsen de
  • Masa hazırlamak – Bi erken davranıp misafir gelmeden hazır olamasan da
  • Yeni gruplar keşfetmek –Az biliniyo olmasını matah bi şeymiş sansan da
  • Yeni mekanlar keşfetmek – Bir bardak çaya 7 lira verme salaklığını yapsan da
  • Okuma listeleri yapmak – Kimisine sıra 6 ay sonra gelse de, kimisini hiç okuyamasan da
  • Gezmek – Yılda 3 hafta iznin olsa da, o izninin tarihini kendin belirleyemeyip delirsen de
  • Yine gezmek – Cape Town- Küba- Bangkok biletleri çok pahalı olsa da
  • Hep daha çok gezmenin hayalini kurmak – 2 yıl sonraki bu hayalinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilemesen de
  • Delirmişcesine gezmek- Gezemesen de
  • Gülmek – Dişlerin yamuk olsa da
  • Daha çok gülmek – Yüzün kırışsa da
  • Sesli sesli kahkahalarla gülmek – Yan masa senden nefret etse de
  • Karnın ağrıyana kadar gülmek – Yüzün şekilden şekle girse de, rimellerin aksa da ( Teoman çık aradan)


Azıcık komikli yazmamışın, bildiğin düz yazmışım ha, enteresaaağn:)

İşte çiftlik, bi hallere bi triplere giriyo bu Delibaş. Allah aşkına biriniz çıkın da sorun, “Artizliğin kime nen”, “Yetting” , “Ne 30’muş arkadaş bezdirding” falan diyin.

"Bir hevestir geçer" lafı benim için söylenmiş olsa gerek. Heves heves ortada bi şey yok.
Galiba şimdi ağlıycam.


Haydin öperler.com

The Delibaş Koyun


7 Kasım 2013 Perşembe

#eyvahlarakos Vol.1.6. "1.Sezon finali..."

Merhaba Çiftlik,

Bu yazı 2013 Nisan ayına aittir, okuyunuz, şaşırmayınız, draftlar bir bir küllerinden doğacaktır, buna alışınız.

Mayıs ayında neden hiç yazmadığıma dair hiçbir fikrim yok ama Haziran’da neden yazmadığım oldukça aşikar…
Tüm delibaş koyunlar olarak, çiftlikteki caaaanım ağaçların kesilmesine tepki olarak başlayan bir sebeple,  çiftlik yönetimine ve aslında özellikle diktatör çiftçi bozuntusuna karşı direndik… Bu sırada elbette yazamadım, ama ona da sıra gelecek elbet. Keyfim ne zaman gelirse yani.PAşa gönlüm ne zaman isterse o zaman yazarım:)

Gelelim eyvahımıza, koşumuza…

Aslında bugün 7 Kasım. Biz an itibari ile 1. tur değil, 2. turu bilem bitirdik, baktım hiç merak etmiyonuz, bi hatırlatiiim dedim.

Neler oldu neler, kronolojik sıraynan hepsi tek tek gelecek bebişlerim.

Başlıkta da yazdığım gibi, temelleri 27 Ağustos'ta atılan, ilki 7 Ekim’de yapılan eyvahlarımızın birinci ayağın, birinci turun, birinci sezonun finalini 14 Nisan’da gerçekleştirdik. He mi de zirvede…


Tüm çiftliğimize kutlu mutlu, hayırlı olsun… Zirve derken gerçek anlamıyla zirvede tamamlandı. Burada zirve kelimesini maalesef gerçek anlamıyla kullanıyorum, mecaz değil. Yani mecaz olmasını tercih ederdim:) Ama bildiğin tepede, yüksekte noktaladık. Sapphire’in depesine çıkararak bizi konulmaz zevklere saldı David sağolsun:) Çok denişik, şok ediciydi(!) ahahahaah:)

O günün hikayesini ve güne damgasını vuranları aşağıda sıralıyorum her zamanki gibi…
Ertelememe asabiyatı. Hava kötü, Daçmin ayaanı incitmiş , ben hastayim, Memo't tatilde, 4 kişiyik zati. Ertlemedi kubuz Dave.. Neyse:)
Burger King’ te buluşmak. TE allaaaam. Bize çocuk menüsü falan yedirecek zannettik, töbeler olsun!
Hepimizin bizi safire çıkaracağını tahmin etmesi. Gerçekten David bizi ters köşeye yatırmanı dilerdim.
Gevşemek için masaj sandalyelerine oturmamız ve gerçekten gevşememiz. Töbeler olsun bir daha oturmam. O neydi la öyle?
Ardından bilet kuyruğunda, adamın şaşkın bakışlarla “yalnız yukarıda görüş 0. Yine de çıkmak istiyor musunuz” sorusuna bizim “mecbuuuur” dememiz. Ben kaçıncı katta ve nerde olduğumuzu bile anlamamamız.
Çıkıp anında fotoğraf çektirmemiz! En azından hatıramız da oldu.
Sonra 6. Eyvahın çılgın atraksiyonu: 7D mi 10D mi artık bilemem. İstanbul simülasyonu.
Şimdi Dave'i öldür hakkını ver, bu güzeldi. Azcıkın car car çok baaardık. Madem dedik tepelere kadar çıktık. Eyvah kaçınılmazsa zevk almaya bakacaksın.
Azcıkın çığırtkanlık yapmış olabiliriz. Bayaaaa bi şımardık. Simülasyon keyfimizi yerine getirdi. Yerebatan Sarnıcı'nda balıklar ayaaama değdi ıııyyy. Hemencecik tırstım, olacak iş değil, kaldırdım:)
Sonra sıra geldi değerlendirme ve yeni kura çekme kısmına.
Oyy burası başlı başına bir coşku. Bir sinir harbi, bir yakarış…
Şimdi hiçbir eyvah görülmemiştir ki alkol alınmasın! Bu iş nasıl bu hale geldi ha Dave. Sultanahmet Köftecisi’nde çorba içip, künefe yedik ya la. Allaaam allaaam:) Değerlendirme yaptığımız yere bi bak hele. Çay ocaaana gideydik daha oryantalist falan olurdu en azından. Neysee...
Gel gelelim mekanın baharat kokusu eşliğinde tek tek değerlendirmemizi sunduk Dave reyize. Ortak noktamız neden ertelemediği idi. Onu geçtik.
Sonra simülasyonun güzelliği ve bu sisli Pazar gününde buluşma imkanını bize sağlayan eyvahın güzelliği hakkında konuşup değerlendirmemizi noktalandırdık.
Sıra geldi kura çekimine…..
Şimdi “nasıl anlatsak, nerden başlasak, kaç kişiydik o zaman, kaç kişi kaldık şimdi… Eyvah eyvah…. “ ezgileriyle beyinleri çalıştırdık.
Kura için numaraları yazdım ben kağıda. Tuzluğu başlangıç noktası kabul ederek sıraya dizdik ayları. Sonra Daçmin ve Memot’un online olması sağladık. Kendileri seçtiler numaralarını. Buraya kadar herşey normal di mi?
Sonra hiç bakmadan ben numarayı Sultanahmet Köftecisi’ndeki garsonun eline verdim ve telefonla Memot’u arayıp ona numarayı söylemesini istedim. Memet tamam dedi. Hiç sorun yoktu. Sonra sıra Daçmin’i arama işine girdi. Allaaaaaaaaah!
Garsonla Daçmin’i telefonda sadece tek bir numarayı söyleyecek kadar uzunlukta bir görüşme için telefonla baş başa bırakmıştık ama sonra telefonu adamın elinden almadık!!! Yok allah. Kızımız susmuyor, susmuyor da susmuyor. Ooooy oyyy dedik. Yedi ömrünü adamın. Yok efendim nasıl emin olabilirmiş de bilmem neymiş, o sırada gruptaki 4 kişinin içinden Daçmin’e -hayatta en sinir olduğu hareket olan- denize girmeye çalışırken su sıçratma isteği gelmedi değil:)

Yeni kura çekildi. Oyyy. Mehmet yine tamam dedi. Sonra suç bizde, bu sefer de  6 ve 9’un altını çizmeyi unutmuşuz. Hop yine yeni kura..oyyyy…
Artık Sultanahmet köftecisinin garsonu ile konuşturamazdık bu ikisini. Dedik kendi kendimize bi çözüm bulalım. iphone sağolsun. Kağıtlara tekrar yazıp, sonra bakmadan açıp, bakmadan fotoğraf çekip, bakmadan whatsapptan bizimkilere yollama işinde karar kıldık. Zordu ama başardık. Mehmet’e yolladık, yine sorun yok tamam. Sonra Daçmin’e yolladık, bu sefer her şey bitti derken, inanılması güç ama Daçmin’de bir sorun çıktı: Olacak ş değil! Bu sefer kızın da bir suçu yoktu , gerçekten fotoğraf yanpiri çekilmiş ve rakam anlaşılmıyordu. Haydiiii baştan! Allaaaaaah!
Yaaa sabır nidalarıyla (nidayla) yeniden yazdım ben sayıları ki çok sevdiğim küçük not defterim bitti bu kura sayesinde. Bu sefer önce Daçmin’in kura işini halledelim dedik. Nefesler tutuldu gönderdik fotoyu, dedik gördün mü, tamam mı, oldu mu… Olmuştu. İnanılması çok güçtü ama başarmıştık… 4 kişi, sevinçten hunharca birbirimize sarılıp, Safir’in alt katında teyyy teyyy diye halaya durduk… Daçmin artık hangi ayın kendisine ait olduğunu biliyorudu! ooohhhh! ( ki sonraları bilmediğini, unuttuğunu söyleyerek kıvırmaya çalıştı ama yemezler.org)
Ve 2. Tur kuraları çekilmiş oldu!... Nası? Çok zevkli di mi?

Artık yaz akşamları, yaz güneşi, deniz, hafifçe esen ılık rüzgar, eşliğindeki eyvahlara hazırlanın… İstanbul güzel, biz güzeliz..

Haydi bakalım çiftlik, gazamız mibağrek olsun!
Bence yine de önemli bi başarı bu. Yani kıçımızdan bir şey uydurduk ve başardık!

2. Tur koşular için beyin kıvrımlarımızı harekete geçirerek dağıldık. Burası İstanbul, yapılmamışı yapıp, gidilmemişe gidip,denenmemişi deneyecektik. 

Ki öyle de oldu, sırala okuyacaksınız çiflikyuslarım! Ya sabır,

Haydin,

Öperim şişelerden!

P.S. Fotolar tez zamanda eklenecek...

The Delibaş Koyun





11 Nisan 2013 Perşembe

#eyvahlarakos Vol.1.5. Kendi Eyvah'ım:)

Merhaba Çiftlikim,

Nabıyonuz?

Yeni eyvahlara günler kala ilk serinin 5. koşusunu, yani kendi eyvahımı yazmadan olmaz dedim, 4 nala koşmaya devam, kırmızı şortumlan, gözlerimi hedefe kitleyip işte böyle koşuyorum eyvahlara ben:



Bu eyvahlar zaten benim evladım gibi.  Ama kendi eyvahım torunum gibi oldu, öyle düşünün. Ne çocuuum var ne torunum ne de torbam, bize öğretilmiş ebeveynlik ve grandebevenylik müesseselerine gönderme yapam dedim:) Bak bak bak metaforlara bak, piuuuuwww:)


Sülümanlar, açıkçası kendi eyvahım üzerine uzun zaman düşündüm, bi kere somut bir şeyler olsun istedim… Ne kadar erken hazırlıklara başladığımı da görün yaneee:) Daha Ocak eyvahı olmadan başlamışım hey yavrum heyyy! Instagramdaki baldan dadlı arkadaşım Şuşu’ya bi başvuram dedim, kendisine bir mail attım, bir sürü fotoğrafımızı yolladım ve eyvahları anlatırken de şu metni yazdım:


“6 kişinin de özellikleri ayrı, takma isimleri var falan o detayları ben sana veririm. Ekte karışık bir sürü foto var, iyice bi benimse diye koydum. Mesela ben hep kısacık şort giyerim, saçlar kıvırcık kabarık, ağız açık:) İstem kahküllü esmer, çiçekli bluz, kısa kot etek giyer hep. Mehmet marka giyer, DKNY tshirt, diesel kot, yusyuvarlak surat falan; Duygu kemerli bir elbise böyle hafif şık ya da straplez, altına kot ya da renkli cici pantolon. Taner uzun boylu, kaslı ve yakışıklı, polo yaka dar tshirt. Uygarım da en tatlısı, açık yakalı yazılı tshirt giyer mesela, altına da koyu kırmızı kot şort, kısa saç kirli sakal:)  Ne bileyim hepimiz yan yana durmuşuz, ya da koşuyoruz, ya da zıplıyoruz; altımızda ya da üstümüzde #eyvahlarakos yazıyor. Yani anlaşırsak zaten ben sana daha bir sürü detay veririm:)

Sonra baldan dadlı şuşu deli bir indirim yaptı ve bu gencolara ben kişiye özel çizim yaptırdım yahu. Aşırı da güzel oldular. Hemi de logomuz da oldu, ahey ahey ahey:) Ahanda buyrunuz:


Logo işi tamamdı da asıl faaliyet yoktu ortada. Başlarda benim aklımda Refika ilen bir yemek atölyesi yapma fikri varıdı aslında. Önce asistanı ve sonra kendisiyle şöyle bir mailleşmemiz oldu:


Merhaba,


Refika Hanım’ı yakından takip ediyorum aslında. TEGV’in Ağustos ayındaki söyleşisinde de bizzat tanışmıştım. Ekte ağzında çikolatalı ekmek olan benim:) Masa kartlığı ise hala duvarımızda asılı. Onun da fotoğrafı ekte:)
Böyle hayranlarına mektup yazan biriymiş gibi hissettim kendimi şu an, komik oldu:) ahahahha:)
Söyleşide aslında atölye çalışmalarının da yapılabileceğinden bahsetmişti. Ben de buna istinaden yazıyorum şu an.

Şimdi biz beyaz yakalı çalışanlar olarak -ki ben pek sayılmam:) – yaşları 25-30 arasında değişen 6 (3 kadın 3 erkek) arkadaşız.

Bir grubumuz var ismi “Eyvahlara Koş”:) http://delibaskoyun.blogspot.com/2012/12/eyvahlarakos.html


Öyle can sıkıntısından kendimize aktivite uydurduk:) Bu 6 kişiden her biri bir ay diğerlerine sürpriz bir buluşma organize ediyor. İlkinde Heybeliada rakı balık; ikincisinde Boğaziçi’nde klasik gitar konseri; üçüncüsünde Kör Fotoğrafçılar Derneği’nin bir sosyal girişimi olan “Karanlıkta Yemek'te yemek yedik. Çok farklı ve keyifli bir deneyimdi. Tamamen karanlıkta yemek yedik… Tavsiye ederim:) Ocak ayı bu hafta sonu, ne olacağını henüz bilmiyoruz:) Şubat ayı ise bende:) Mart ayında da muhtemelen tost – ayran yapıcaz, (ki tembel teneke David Mart’ı atladı, 14 Nisan’da koşuyoruk 6. Eyvah’a) 23 ya da 24 Şubat tarihlerinden birinde olması gerekiyor.


Ben de bir çizim ile logomuzu yaptırıyorum. Bunlardan birer önlük ve şef beresi(ismi böyle mi bilmiyorum) yaptırmayı düşündüm:)

Sadede gelirsem:) Refika Hanım’la 6’mız bir atölye çalışması yapabilir miyiz? Beraber pasta da yapabiliriz, çikolata da, lahmacun da, pizza da. Ben bunu kameraya çekip, klip gibi yapmak da istiyorum:) Çok eğleniriz çünkü:) Böyle bir çalışma mümkün olur mu sizin açınızdan? Ben malzemeleri temin ederim. Bunun için bir danışmanlık ücretini de öğrenebilir miyim?


Eğer mümkün olursa çok keyifli olacağına eminim, eline henüz doğru düzgün bıçak almamış arkadaşlardan, kendince iyi yemek pişiren kişiler var bu grupta. Bence her fani bir gün yemek yapmayı tadacaktır:) Bunun Refika’nın mentörlüğünde olmasını çok isterim:)

Eğer mümkün olmazsa da ben başka bir zaman tek başıma kapınızı çalıp, bulaşık falan yıkarım ne biliyim, pirinç ayıklarım:) Ne iş olsa yaparım:)

Çok vaktinizi aldım,


İyi çalışmalar hepinize,


Sevgiler,


The Delibaş Koyun


Cevap:

Delibaş merhaba,

Mucize lezzetler ve diğer tüm programlarla Refika’nın programı yaza kadar tam anlamıyla taşmış durumda:( Refika’yla baktık, konuştuk ama araya yeni çalışmalar, etkinlikler almamız fizik/zaman kanunlarına aykırı gibi...


Güzel sözlerin ve heyecan veren mailin için hepimiz teşekkür ederiz, ekipcenek keyif alarak okuduk, grubunuza bayıldık :))

Afiyet olsun bu arada...


Sevgiler, 

Alper A.


Benim cevabım:


Merhaba Alper,


Çok üzüldüğümü belirterek başlayayım:( Çok inanmıştım kendi çapımda gerçek olacağına:(
Israr etsem, bulaşıkları yıkasam hiç faydası olmaz mı:)
Böyle Mehmet Ali Erbil’den ekstra sesli harf isteyen çarkıfelek izleyicisi gibi olmak istemem ama, biz sizin şartlarınıza uysak, Refika çok mu yorulur?

Böyle 1 saat bile olsa:)

Israr ederek sevimsiz olmak istemiyorum ama inan çok istiyorum:)
Sınırları bir kez daha zorlamak adına atıyorum bu maili, tabi bi Vedat Milör değiliz ama gerçekten çok tatlı bi ekibiz:)
Biraz daha samimi olsak “Alpercim yap şu işi hacı” yazardım ama şimdi böyle kibarca soruyorum:):)

Hiç mi oluru yok?


Lezzetli bir akşam yemeği diliyorum,


Delibaş:)

Sonra Refika'dan cevap gelir:


Merhaba Delibaş;


İnan heyecanını paylaşıyorum, şimdi değil ama mutlaka başka bir zaman sizinle atölye yapmayı biz de çok isteriz.

Ben kendi projen için  farklı ve bir o kadar da eğlenceli bir etkinlik bulacağına eminim.


İyi eğlenceler,


Refika


………………………………………………………………………………………………………………………………………………


Ne kadar ısrarcı olduğumu anladınız sanırım koyuncuklarım.

Mail geldi, ben bilgisayar karşısında, hevesim de kursağımın ortasında öylece kalakaldık.  Sonuç olarak Refika’nın Mutfağı umudum duvara toslamış oldu... Bundan sonra da zaman ayıramayacağını öngörerek bu fikrimi ikinci etaba bırakmadan size açıverdim:)


Velhasıl elbette başka arayışlara girdim; dedim bu logodan afiş mi bastırsam, gazeteye ilan mı versem (denedim çok pahalı:) ) Naapsam oy dedim.


Ardından bi fikir telakkisi yaptım kendimlen, düşündüm Uygarım’ın en sevdiği aktivite dans, neden bir dans koreografisi yapmasın bu eyvahlar ha dedim ha? Allem kullem ettim,  sarı pipi Emre aracılığıyla Kutsal’ı ayarladım. Bize özel eşli dans koreografileri uyduracaktı kolayından  ve biz de yapacaktık. Salsa, çaça, bachata gibi. Tabi ben ona 6 kişiyiz dedim, -6 kişi olacağımızdan emin olduğum için- 3 kadın 3 erkek toplam 6 kişilik bir eşli dans üzerine konuştuk. Taaa ki Daçmin’in 3 gün önce gelemeyeceğini söyleyene kadar. Sonra olayı popüler dım tıs şarkılardaki hazır koreografiler üzerine çevirdik.


Helecan doruktaydı, çok saçmalayacağımız garantiydi:) Çizimleri eyvahtan iki gün önce çerçeveye koyup eyvahlara kargoladım, bir de üzerine dans ederken giymemiz için t shirt yaptırdım. 




Anam ne uğraşmışım yaaa, abboow ne uğraşmışım. Helaaaal olsun, sefaaam olsun:)

Sonuç olarak Şubat’ın 23’ünde eyvahlarakos, #eyvahlaradans koreografisiyle ilk etabın 5. koşusunu bitirmiş oldu.


İşte karşınızda #eyvahlarakos Vol.1.5’ten gözümüze çarpan detaylar, delibaş koyun farkıyla karşınızda:

  • Tabii ki benim için ilk konu Daçmin’in son andaki yamuğu, bırava Daçminos, alkışlar sana, bıravaaaa!!!
  • Bu sayede Daçmin’in yalan söyleyemediğini öğrenmemiz:) Valla bu devirde nasıl yapıyorsun Daçmin, alkışşş:) ihihih:)
  • David’in mailleri ve whatsapp mesajlarını doğru düzgün okumadığı için Taksim Meydanı'na erkencikten sap gibi gelmesi; bizim gelmememiz üzerine de gruba “mal gibi turistlerde meydanda bekliyom, hanisiniz be” yazması.. Gerçekten ilişkimizin kalitesine bayılıyorum:)
  • Sonra benim kameraynan mal gibi bekleyen David’e doğru yavaş yavaş ilerleyip çekime başlamam:) Çekimin başında Daçmin’in yamuğu üzerine konuşmamız ve gün boyunca kendisine giydirişlerimizin serbest olduğunu vurgulamamız:)
  • Çekim sırasında Taner’e Daçmin gelmiyo Taner, “yalan söyleyememiş bankaya” demem; Taner’in de “ya keşke nişanım var ya da beni istemeye falan geliyolar deseydi “ demesi, o sırada Uygar’ın tiyatral dev jestlerle “yooh artıhh” diye tepki vermesi ve Taner’in de “aaa doğru kim inanır buna” demesi:) Ahahhaha, soorry Daçninos, her zaman arkandanım bilirsin ama o gün azıcık atarlıydım bu duruma, ben de ateşi körükledim:)
  • Memo’t’un büyük bir ciddiyetle gelmesi, spor çantasından görevi olan mikrofon’u çıkarması… Gerçekten sahada çalıştığı için mailleri çok takip edemeyen Memo’t’un tüm kurallara harfiyen uyması beni çok etkiledi. Thanks Memo’t!
  • Memot’un spor çantasının içindeki kocaman ayakkabı kutusu:) “Bu ayakkabı kutusu ne la” dediğimizde ise “sabah düşündüm, şok poşeti mi ayakkabı kutusu mu diye, sonuç bu” demesi…
  • Sonra Memo’tun da Daçmin’e bi posta giydirmesi: Aaa Daçmin yok ya, bu eyvah çok kısa sürer, herkes her şey hemen anlar, hemencecik etkinlik bitiverir demesi… Ahh Daçmin geleydin ah geleydin:)
  • Sonra İstemik’in de gelmesi ve kameraya ilk röportajımızın yansımaları:) Çok keyifli olacak, montajını yapiciiim:)
  • Artiz David’in sigarasını boş içmemek adına İstemik’in non-fat mistosunu su şişesine koyup , krostosluğu göze alması. Bağımlılık sen nelere kadirsin. B.k iç evladım! Bu kadar net konuşuyorum. B.k iç!
  • Ardından mekana varışımız, dans edeceğimizi söylediğimde gözlerdeki mutluluk ve Uygarım’ın gözlerindeki endişeyle karışık mutluluk:)
  • Akabinde tshirtleri hop diye çıkarmam ve sevinişler:) Şaşırmalar:) Fotolar, motolar:)
  • Herkesin tshirtlerinin cuk diye üzerine oturması… Hepinizin üstünün çıplak halini gördüm (alla şükür altını görmedim), gözümlen ölçünüzü almıştım gencolar, mezure gibin kadınım evelallah:)  Gençler iyi bakın tshirtlere, önümüzdeki etkinliklerde tekrar giymemiz gerekebilir:)
  • Biz biz idik 5 tosuruk eyvah idik diyerek sıraya dizilmemiz ve dansa başlamamız.
  • Beklenmedik şekilde koreografiyi gayet keyifli yapışımız.
  • Memo’tun Umut Sarıkaya karikatürü gibin ara sıra halay çekmesi.
  • Dave’in koreografiye sürekli extra hareket ekleme çabası:) Te allaaam:)
  • İlerleyen zamanlarda Dave’le benim coşmamız ve koreografiye çak hareketi ekleyerek bi havalara girmemiz, Taner’in de “aman biz advance değilsek neyiz ha” demesi. İyice coşması:)
  • Hocanın bi ara Uygar’ı taktir etmek için yanına gidip, “koreografinin çetçele çet çet bölümündeki harekette o omuzlarını nasıl oluyor da o kadar harika yapıyorsun bana da gösterebilir misin, yılların dansçısıyım bu kadar muazzamını görmemiştm” demesi:)
  • Dersin sonunda Kutsal’la birlikte apaçhi dansı yapmamız.
  • Logodaki gibi zıplamamız.
  • Ter içinde kalmamız.
  • Aşırı eğlenmiş olmamız.
  • İkinci etap için Galata’ya ara sokaklardan Çukurcuma tarafında yokuş çıkmadan gitmek isteyip allahın en dik yokuşunu çıkmamız. Memot’un beni bir savaşçı edasıyla cepheden çekip yukarıya çıkartmaya çalışması.
  • Aralarda güzel bir pencere dibi bulup Eyvahlar Galata’da fotosu çekinmemiz, herkesin peace hareketi yapması, David’in ise orta parmaanı çıkarması. Canım adolescent Dave.
  • Memo’t’un fotoğrafımızı çeken viyolonselli midir, kemanlı mıdır artiz kıza yazması:) Uçana kaçana, afferim Memo’t:)
  • İkinci etapta şarap evine gidip yaşanan bir tur rezillik…
  • Mehmet’in ve Uygar’ın şaraplarını devirmeleri, meyve tabağındaki tüm meyveleri lüpletmemiz, kendi lüp lüp elma yiyen Memo’t’un ben portakal soyunca şok olması… Te allaaam…
  • Video çekimi sırasında yaptığımız atarlar,
  • Çatalın gelmeyişi….
  • Memo’t’un İstem’in saçına bakıp; bu genç kız ayakları nereye kadar demesi:)
  • İstem’in Daçmin’e hiç atar yapmaması??? Neden acabaaaaa:) ihihihih :)
  • Mehmet’in değerlendirme sırasında, bir sonraki eyvahta nasılsa tost yiyeceğimiz için bu çok güzel bir kapanış oldu demesi:) ahaha 
  • Taner'in “aamaaan benim favori eyvahım bu oldu, zaten Daçmin'inkinde karanlıkta ne yediğimizi bile görmemiştik" demesi:) ahahha:)
  • Uygar'ın "dans benim hayatımın bir parçası. Nerede bir latin müziği duysam, ayak parmaklarımdan, kulaklarıma kadar, her yerim kıpır kıpır oluyor. İyiki de dans ettik, iyiki de eyvahlara koştuk" demesi:)
  • Yine Toygar'ın "O eyvahtan benim aklımda kalan, değinilmemiş bir nokta ise, orada dans hocası olan, ya da dans etmeye gelen kızlardan biri, *ne grubu bu? diye sorduğundan Delibaştan gelen 8 paragraf, 600 kelimelik cevap. :=) Bizim de equim ve memotumla arkadan bakıp gülmemiz, eğlenmemiz." Çok adi pisliksiniz söyliyim:)
  • Uygur'un Mart eyvahına ilişkin " Mart Eyvahına geldik. artık başlasın istiyorum. taam Mart eyvahı bi Duygu eyvahı gibi olmayabilir, öziş eyvahı gibi olmayabilir, ama hepimiz için ayrı bir etkisi olacak, herkes bi rahatlayacak, kendini iyi hissedecek, ulan ne güzel de uğraşmışım havalarına girecek, birden Curve düşecek, herkes ortalamanın üzerinde kalıp D+ ile geçecek, haydi gazamız mübarek olsun!" demesi, ahahaha:)
Neyse coniler.. 5. koşudan geriye kalanlar bunlar. 

Ben buraya yazmadan önce bizim eyvahlara var mı benim hatırlamadığım detay diye mail atıyorum, tabii ki kızlar dönüyor hemen zira  grubun erkeklerinin okuması var yazması yok maalesef. Ama bu sefer atarımı attım hepiciği eklemeler yaptı, tosuruklar.

6. koşu için ben de heyecanlıyım, Mart'ta olamadı tabi, tembel teneke Dave seni:) Bu Pazar 6. koşu var, herkes hazır ve nazır, haydin bakem, bizi izlemeye devam edin:)
Buyrunuz fotoğraflanın birazcık:) 














Ne zaman olur bilmem ama burada çılgın klibimiz de yer alacak tabii ki:) Ben montaj işini çözdüğümde olacak bu:)

Öptüm sizi tosunlar,


The Delibaş Koyun:p







4 Nisan 2013 Perşembe

Bildiğin 30 cidden!

Merhaba Çiftlikçim,

Bakınız aşağıda ne vaaar, ta ta ta taaaam! Bakam 30'umda dengede durmayı başarabilecek miyim? Aslında dengede durmayı ya da dengeli olmayı isteyen kim? Ehehhe, düşüyim o tepeden de 25'ime, alık günlerime geri gidivereyim. Bu da benim geçmişe dönüş makinam, öyle koyun koyun depesine çıkıp, hoop dengede duramayıp, hooop düşücen. Al sana 25.. Aklıma gelmişken unutmayım da bi ara "koyun koyuna"yı cümle içinde kullanayım:)


Şimdi çiftlikyusum, doğum günüm 3 Nisan. Ve bugün 4 Nisan. Ve 30 Mart'tan beri kutluyoruz bu meleti. Ne diyosunuz? Görgüsüzlükte sınır tanımıyoruz. Sırf sayı düz hesap diye, sırf onlar basamağı değişti diye yarattığımız tantananın, bozduğumuz sinirin, keselere verdiğimiz zararın haddi hesabı yok. Delibaş 30 oldu diye sömürdük milleti. Bıktırdık yemin ediyorum. Tiksindirdik insanları, bi de bi fotoğraflar, bi havalar, bi civalar, sankim 30'a değil milenyuma giriliyor. Ben kendimden soğudum, millet naapsın. Yine kibarlar sağolsunlar, gerek telefonlarla, gerek sosyal medya organlarıyla an be an yanımdaydılar.

Biliyorsunuz ben beyim kişisine parti yaptıydım. Öyle çizimli, şenlikli, kalabalıklı. Tabi Toygar Şirin de boş durur mu, yapıştırır cevabı. Yapıştırdı da, bana bildiğin filmlerdeki gibi süpriz parti  hazırlamış organizesini yidiğim. Olayın böyle sidik yarışına dönmüş gibi olmasının tüm suçlusu 30 sayısının çekiciliği, başka bişey değil:)

Şimdi bu Uygar dadlısı;

30'u için aramış herkesleri, stüdyoya toplamış. Erken kutlayacağımız zırnık aklıma gelmedi, hiç hissettirmedi de tosba şirin. Beni oyalaması için bi gönüllü de seçmiş Maviş Koyun Pınar'ımı. Ağşamın 9'u olunca, stüdyoya gittik, Happy Days camiasına öyle şımara şımara sarılırken, birden bi balon patladı ve şu şarkının 27. saniyesiyle, perdenin arkasına tıkıştırılmış  artık ben diyim 60 siz diyin 20 insancık istif istif dizilmiş yazık, çıkıverdiler! Neymiş Özlem doğmuş:) ahahah:) Çıkış ki ne çıkış, balonlara, alkışlarla fener alayı gibin:) Abbooowww! Bende ne şoklar, ne bağırmalar, ne tepkiler, gördüğüm her farklı yüz için   ne yeni yeni çığırışlar! Hepsini kamereya çekmiş bi de namusssuz. Bugün yetişmedi artık da sonrasında koyarım buraya.

Öyle işte şaşakaldım, sonra bir dizi fotoğraf, efenim instagramdan #delibaskoyun30mu heştegiylen canlı yayınlar, angaranın bağlarından sadisfekşına kadar uzanan geniş bir yelpazede çalan müzikler, üst kattakilerin bizi sürekli uyarması.... 

Aşırı teşekkürler sosisler, siz olmadan bu çiftliğin hiç bir anlamı yok!

İşte el sonuç. Dev gibin oldum, 30 oldum.


Delibaşlıklarıma hız kesmeden devam etmeye, çiftlikte fır dönmeye devam. Haydin bakam. Herkes işine dönsün. Akıllı olsun.

The Delibaş Koyun:p




29 Mart 2013 Cuma

Toygar 30 yaşında!

Ey çiftlik,

Bugün de sana beyimin doomgünü organizayonunda yaşadıklarımı anlatiim diyorum..
10 Şubat geçeli 50 gün oldu evet, anca yazabiliyoruz ne var? Zırlama, alırım havanı biliyosun!




Hemen partiye geçmeyelim delibaş,

Öncesinden başlayalım...

Şincik tabi Toygarıma 30 yaşında naapsam diye çook uzun zamandır beynimi yormaktaydım. Şöyle 30 konsepli havası civası 1500 olan partiler, bişeyler yaparım zati diyordum da ne yapacağımı pek bilmiyordum. Toygar dns dans dans insanı olmadığından, rakısal balıksal bir konsept düşünmekteydim, tüm çiftliği toplayıp... Bu hazırdı zati. Ama ben bu buluşma dışında da dadlı bişeyler yapmalıydım. Çizim yaparım diyordum zati, sonra İstem ilen başka bir kutlama çalışması içindeyken, 30 ayrı kart yapma ve bunları parti mekanına gidene kadar uğradığımız her yerde bir bir, sırasıyla Toygar'ın bulmasını sağlama ya da ona verilmesini sağlama temalı bi delibaşlık bulduk. Special thanks to Miki:)

Önce kartları düşündük Miki'ylen. 

Sonra,
Çizdim, çizdim... Ahanda böyle:




Fakaaaat, önümüzde önemli bi engel vardı:( Delibaş yamulmuştu. Çok hastaydım yaaa:( Ne üzüldüm ne üzüldüm, ah harap bitaaap oldum, yataklara düştüm, bildiğin düştüm hastane yatağına, serumu yidim valla:)



Bişeyler organize edeceğimi bilen Toygar, benden kesinlikle ertesi gün evden çıkmayacağıma dair sözler almaya çalıştı. Ama nafile, kararlıydım, iyileşecektim, 30 tane kart çizdiydim ve Toygarım bir kez 30 olacaktı..

Ertesi sabah biraz daha iyi uyandım, erkencikten, kartların fotoğrafını çektim, zira sırasını unuttuydum:) Sonracıııma ilk kartı yastığının altına koymak suretiyle, diğerlerini de yerlerine, kuytularına yerleştirdim...

Toygar gözlerini açmasıyla ilk kartı buldu ve macera başladı...

Ev içinde, diş fırçalıktan, çorap çekmecesine, nutella kavanozundan, kitaplığa, kumandadan, ayakkabılığa kadar 14-15 kartı adımları izleyerek buldu tosbaa... Hepsinin evde barındığını zannediyormuş, garibim:) Bu tahmini; asansörde, posta kutusunda bulduğu yeni kartlarla ve ardından, Karaköy vapurunda çay getiren amcanın 21. kartı "iyi ki doğdun Uygar Abi" demesiyle çürümüş oldu.. ejhehehe:)



Diğer kartların sırası da bu şekildeydi. Karıştırmayayım diye listeyi böyle yollayıverdi yidiğimin İstem'i:)



Efenim fotoğraflarlan 30. yaşa doğru giden delibaş yolu, buyrunuz izleyiniz...



Karaköy Vapırı'nda... Abimiz bu kartı vermek için bahşiş istemeyeydi iyiydi ama neyse.

Bu abimiz de bizi Tünel Tramvay Durağı'nda bizi karşılayan Serhat Bey... Kendisi hayatının görevini yapıyormuşcasına o kadar mutluydu ki töbeler olsun. Önce uzuuun bir girizgah yaptı. Dedi en güzel yaş, kutlu olsun, vallahi çok heyecanlandım, beni facebooktan falan ekler misiniz dedi, sonra dedi Toygar'a hanımınız sizi çok seviii... Aboooo dedim sen çok konuştun Serhat Bey, sağol, mission is completed, rahat ol, sana teşekkürlerimizi iletiyor ve seni İzmir marşıyla uğurluyoruz dedim, biz tramvaydan indiğimizde hala konuşuyordu, sağolsun:)


Tramvay'dan indik, dedim benim "Uykusuz"um geldi, haydin Halep Pasajı'na... Oraya da gidip parolayı söyledim, Parola Şafak, dedim, yemedi. Uygar 30 yaşında dedim, bi poşetlen hediyelerimizi verdi, bir de üstüne 6'lı Fırat bardak  altlığı hediye etti. Heral tükkanın sahibiydi. Beleşin verdiği mutlulukla yolumuza devam ettik:)



Ardından dedik, dikili bi ağacımız yok, dikili iki mumumuz olsun, St. Antuan Kilisesi'ndeki güvenlik Güven abiyi bulduk, o da bi tuttu bizi, işinden bahsetti, sonra bi tur da o kutladı doğum gününü Uygur'un. Sonra iki mumu diktik, tuttuk dilekleri...


Sonra Uygar'ın hiç tahmin edemediği noktaya geldik. Kestaneci Dursun Abi. Hayatta iki zaafım var, biri kestane, diğeri barbunya:) ahahha:) Neyse zaten bu saate kadar nasıl kestane almadığıma şaşıran Uygar Şirin tosbaası "hadi kestane alak" dediğimde burdan da bir kart alacağını hiç tahmin etmemişti:) Kestaneci Dursun abimiz on numara beş yıldız dadlı biri, 10 Şubat'tan sonra ondan bi daha kestane alamadım ama mutlaka alıcam, Odakule'nin önünde sürekli. Siz de hep alın:)


Sokak sokak dolaşmaya devam ettik, Galata en sevdiğimiz meydan, Lavazza on numara kahveci, gittik delibaş bi kız; dedim akıllı ol, alırım aklını, çok şımarma, o saçları düzgün kestir, tek renge boya... Emoluğun luzumu yok.


30. karta doğru yaklaşırken, İstanbul'un en cool ve de en ucuz şarap mekanı Sensus Şarap evine uğradık, Ben sadece kartı alacağızı zannederken bu kez de İstem ve Utku süpriz yapıp bize şarap almış namussuzlar:)


Geldik 28. karta. Efenim farkettiyseniz entellektüelite katman katman arttı. Kahve, Şarap ve ardından kitap... Salt Galata'daki Robinson Kitabevi'ndeki cool delikanlıyla Uygar'ımın pozuna bak hele. Hele hele hele. Tey tey tey... 


Ve geldiiiik parti mekanınaaa, Karaköy'üm Restoran'a. Han'ın kapısında Mehmet Abi bizi karşıladı ve asansör gapısına sıkıştırdığı 29. kartı beyime verdi:)



Ta ta ta taaaam, Ahanda tontikler burdaaa, eyvahlar, pampişler, mikiler, darçular, eski dostlaaar, eski dostlaaar ve hatta en yeni dost Uzay bilem burdaa... Olleeyyy, herkesçikler geldi... Aşırı da dadlısınız:) Bir alkış kopardılar biz gelirkene ve parti başladı:) Tekrar teşkür bebikler, siz olmayaydınız olur muydu hiç?

Gecenin kahramanları İstem ve Utku önden giderek, kartları kişilere ve mekanlara ulaştırdılar. Tekrar aşırı teşkür kumrular:)




Son kartı da masada tabağının üzerine koyduyduk:) İşte böyle:)

Tüm kartları da burdan görün yavrular...


Pastanın 30 yaş mımları:) Pasta da Tatlı Köşem'in sahibi dadlım Hande'den. Moda'da, gidin, görün,tadın bayılacaksınız:)


 İşte pasta keserkenki halimiz:) Zati suratım görünmüyo diye kamufle etmedim yüzümü bu sefer:) eheheh:) Hadi iyisiniz:)

Sonuç olarak...

8,5 yıldır hala deli gibin aşığım ben bu adama çiftlik! Çok seviyorum yaa! Ölüyorum dostlar!

The Delibaş Koyun:P